Siyasi faaliyetlerin. özelde siyasi partilerin yönünü ideolojilerin belirlediğini görüyoruz. Evet "çıkarlar" sözcüğü baskın bir şekilde kendini hatırlatıyor; fakat nihayet "o" da bir ideolojik çerçevenin anahtarıdır. Bu çerçeveden bakarak sorabiliriz: Bir devlet kurucu parti olarak tarihte yerini alan CHP'nin, dün bir ideolojisi var mıydı, bugün var mıdır?
Kemalizm, altı okla ifade ettiği ideolojisini ihtiyaçlara, günün koşullarına göre belirlese de denebilir ki "devletçilik ve milliyetçilik" en başat ilkeler olmuştur. "İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir millet" sloganı ise bu topraklarda yaşayan yetmişten fazla etnisiteden "bir millet yatama" hayalini/ arzusunu/ özleminin ifade eder.
İkinci Dünya savaşı sonrasında şekillenen Dünya siyaseti içinde San Francisco sözleşmesi (1945) büyük öneme sahiptir. Biz Batı toplumu içindeki yerimizi bu sözleşmeye attığımız imza ile aldık ve demokrasi temel ihtiyacımız olarak belirdi.
İsmet Paşa'nın Kıbrıs krizinden sonra "Yeni bir Dünya kurulur..." sözleri, partiyi sola doğru meylettirdi. Nihayet Paşa, 1965'te "CHP'nin ortanın solunda" bir parti olduğunu ilan etti. Ne var ki bu sloganla doğan görüntü, solun koordinatlarını "devletçilik" çerçevesinden öteye taşımamış, ABD ile olan sürtüşmede kullanılan bir tehditten öteye geçmemiştir.
"Ortanın solu, Moskova'nın yolu" karşı tezleri , yıpratarak da olsa partiyi, sola doğru itmiştir. Unutmamak gerekir ki bu yapılanmada Dünya konjonktürünün ve anti- Amerikanizmin yükselmesinin payı vardı.
Ecevit, 1959'da kabul edilen "İlk Hedefler Beyannamesi" nde "Emek en yüce değerdir" ilkesinin yer almasını sağlamış, artık sendikalara sığmayan işçi hareketine "emekten yana" olmak gibi bir tavırla yön vermeye çalışmıştı.
Ne var ki 60 ihtilalini yapanlar, ondan yana görünen bir politika izleyerek CHP'nin velayetçi/ vesayetçi devlet partisi imgesini , parti yönetiminin bu konforu benimsemesiyle pekiştirmiştir. Koçaşlar, Erimler dönemini, bu dönemin ideologu diyebileceğimiz Turan Güneş'i bu çerçevenin içinde düşünürsek geriye Ecevit'in partiden koparak yeni bir kavram oluşturması dönemine geliriz: Demokratik Sol ve onun partisi...
Demokratik Sol, anlaşılamadı ama güçlü, halkın sorunlarına çözüm önerileri içeren sloganlarla oy aldı. Bu içeriğinde ve lafzında "sol" sözcüğü bulunan hareket, artık palazlanmaya başlayan burjuvazimiz tarafından boğulmuş, bir lider partisi olan DSP, liderinin ölümüyle kısa zamanda tarihin malzemesi haline gelmiştir.
Bugün CHP artık kendini "YENİ" sıfatıyla tarif etmeye çalışsa da bir "yeni" yanı yoktur. Siyaset biliminin bize öğrettiği "ideolojisi olmayan partilerin iktidar olamayacağı" öğretisine rağmen tarihten gelen misyonunu bile dikkate almayan, ideolojisiz bir parti görünümü vermekte, iktidarın belirlediği gündemin peşinde debelenmektedir.
Ne var ki halkımız, her fırsatta CHP'yi sola itmekte; onu, işçi ve köylünün, memur ve emeklinin, dar gelirli ve yoksulların sorunlarına çözüm üretmeye zorlamaktadır.
Ey CHP, Ne zaman anlayacaksınız bunu?
Ahmet Ümit Aloğlu