AKP iktidardan uzaklaşıyor.
Bütün göstergeler bunu söylüyor.
Pekiyi neden?
Muhalefet güçlü başarılı da ondan mı? Hayır!
Dış güçler (AKP’nin çok sık sığındığı, adını bir türlü telaffuz etmediği güçler) mi AKP’yi yıpratıyor? Hayır!
Faiz Lobisi mi AKP’nin iktidardan uzaklaştırıyor? Hayır!
AKP’nin çöküşünün nedeni, gelişinin nedeni anlaşılamadan bulunamaz. Deneyelim:
AKP, halkımızın büyük çoğunluğunu oluşturan, bizzat kendilerinin “başörtülü” dedikleri (ki gerçek böyle değildir; kendilerine oy veren kadınların çoğunluğu başörtülü değildir.) kadınlarla onların eşlerinden ve çocuklarından oluşan “fakir fukara”kitle tarafından iktidara taşındı. (Demokrasinin böyle bir fazileti vardır; fakir fukaraya zenginlerin, mütegallibenin, kendini ayrıcalıklı aydın sayan zümrenin tahakkümünden kurtulma olanağı sağlar. Baskıcı rejimler, demokrasiden kaçmasının bir nedeni de fakir fukaranın elinden bu hakkını almaktır.)
Ülkemizin bu fakir fukara çoğunluğu, literatürün tanımladığı “işçi-köylü” sınıfı değildir. Bu bir halk tabakasıdır. Şairin deyişiyle:
“….
Yarı yoldan ziyade yerden uzak
Yarı yoldan ziyade maha yakın”(Ahmet Haşim)
Yani yarı yoldan ziyade işçi- köylü sınıfından uzak. Fakat yarı yoldan ziyade burjuvaziye, tüccar tabakasına yakın…
Köylü değil; çünkü çifti çubuğu bırakmış, köyünü terk etmiş, kente taşınmıştır; ama kentli olamamıştır: Ne medenidir, ne zengindir, ne tüccardır, ne burjuvadır.
İşçi değildir; çünkü (iş bulabilmişse)iş yerine giderken beyninde sınıf bilincini değil, ruhunda bozkırın hür havasının özlemini taşır. Kısacası, bir siyasal bilinci yoktur; onu güdüleyen konumu ve inançlarıdır.
Cumhuriyet ona haklar, özgürlükler verdi; fakat ekonomik bilinç ve olanak vermedi. O, Ufuk Güldemir’in tanımlamasıyla “büfeci İslam’ı” ile hemhaldir. (Büfeci Müslüman, köylülükten çıkıp kente gelmiş, ama kentin olanaklarından, kültüründen, zenginliklerinden yararlanamaz. Belki bir büfe kiralamıştır, belki bir kapıcılık yakalamıştır. İşsizdir, tüccar falan da olamamıştır. Burjuvazi onu işçi sınıfına karşı kullanacağı tehdit unsuru olarak görür.)
Bu kitle kendisine sesleneni duymuş, o sesi iktidara taşımıştır. Fakat iktidara taşıdıkları, oturdukları koltuğun iğvasına kanmış, burjuvaziye özenmiş; lükse, şatafata, zevk ü safaya kapılmış özetle kendisini iktidara taşıyan o “büfeci İslam”dan uzaklaşmıştır.
Şimdi öyle görülüyor ki “Büfeci İslam”, bu sosyal tabaka kendisine sırt çevirenleri sırtından atmak istemektedir.
Hikaye budur.
Ahmet Ümit Aloğlu