Önce sefaletten söz edelim: Yoksulluk!
Biraz açalım, yoksulluk çekme, yoksulluk sıkıntısı çekme…
Her dilde bazı sözcükler sözlük anlamlarını aşan bir anlam zenginliğine ulaşır. O genişleyen, oylumu büyüyen anlamı ile söz dizimine girer; deyimler, terimler üretir; atasözleri içinde yer alır. Sefalet sözcüğü de sefille bağlantısından dolayı alçaklık, bayağılık kavramlarını da çağrıştırır. “Sefil baykuş ne gezersin bu ilde” dizesinde sefil, aşağılayıcı bir anlamda kullanılmışken “Yazık, sefil oldular” sözünde güç duruma düştüler anlamındadır.
Ya Bertolt Brecht’in “Hitler Rejimin Korku ve Sefaleti” eserine ad olan bu kullanımında ne anlama geliyor?
Hitler rejiminin bir “faşist” rejim olduğunu biliyoruz.
Faşist rejimlerin güçlerini halkı sefalete sevk etmekten aldığını da biliyoruz. Ancak hemen söylemeliyiz ki halkın sefalete sürüklenmesi, her rejim için tehlikelidir. Zincirlerinden başka bir şeyi kalmayan halk kitlelerinin/ İşçi sınıfının ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Hele de bizim gibi kolay kolay kıpırdamayan, biat kültüründen kurtulamamış toplumlarda “Söylemeye dilimiz varmasa da” bir çok sorunun kaynağı olan insanlar, ancak o “sefalet” dediğimiz hale düştüklerinde kıpırdarlar ve bu Nazım’ın dediği gibi
“Bir kere vakterişip:
-Gayrik yeter!...
demesinler.
Ve bir kerre dediler mi
İsrafil surunu urur
…….
dağları yırtıp ayırır
kayaları kesip yol eyler ab-ı hayat akıtmağa”
Tam da bu noktada sorunun öbür yanını anımsayalım: Burjuvanın temel yasası halkı sefalete duçar etmek ve bu sefaleti kontrol etmek, yönetmek… Kuralı koyanlar halk sefalete düşürürken içine düşürülen sefaletin yönetilebilir olması gerekir Yani bu sefalet, Nazım’ın dediği “”…Gayrık yeter!...” noktasına gelmemeli, yönetilebilir olması, yönetilebilmesi gerekir.
İçinde bulunduğumuz durum budur: İktidarın, temel dayanağı olan, “sizin için çalışıyoruz” dediği burjuvanın bir çift laf etmesine kızmasının, - eminim dizginleri ellerinden kaçırmakta olduğu korkusuyla- cins/ cibilliyet gibi argoda da kullanılan sözcüklerle öfkesini ifade etmesinin nedeni, özenerek yarattığı sefaletin yönetiminde bir zaafa düşme kaygısı yatmaktadır.
Eğer konu ülkeyi selametle ve huzur içinde yönetmekse içinde bulunduğumuz giderek de sefalet ortamında iktidarı, en büyük silahı olan sefaleti yönetme bağlamında uyarmamız gerekmektedir. Çünkü sefalet, giderek yönetilemez boyutlara ulaşırsa bu durum, ülke için de mevcut iktidar için de olumlu bir tablo olmayacaktır.
Not: Bu yazı yayına hazırlanırken döviz ve altın fiyatlarında bir kırılma yaşandı. Sanıyorum ki iktidar, sefaletin kontrol edilemez boyutlara gitmekte olduğunu gördü, inadından, çok “şarklı bir yöntemle” vazgeçti. Keşke Batılı bir anlayışla açıktan artırsaydı faizleri de güven ortamı yaratsaydı…Bu kırılma, yeni bir vurgun ortamı yaratmaktan öteye gidemeyecektir.
Ahmet Ümit Aloğlu