Sevgili Ünlemcim,
Sevgiler Hazinesi,
Nicedir yazmıyordum san. Keşke başka bir nedenle yazsaydım. Eminim duymuşsundur, eminim benim kadar üzülmüşsündür.
Ne acıdır ki küçük İskender de öldü.
Kanserden öldü.
Niçin öldü ki. Ölmeseydi iyiydi. İlla da ölecekse keşke başka bir hastalıktan ölseydi. Çağımızın yaş ortalaması bağlamında düşünürsek çok gençti daha. 1964 doğumluydu. O yıllarda biz öğretmendik. Laf aramızda biz oldukça uzun yaşadık, ne güzel…
Küçük İskender’in uzun yaşamayacağı yaşam tarzından belliydi. Cerrahpaşa Tıp Fakültesini, insanlara açıklanamaz gelir ama, son sınıfta bıraktı. Son sınıf tıpta uygulama sınıfıdır, Bırakmasa doğrudan doktor olacaktı. Keşke bırakmasaydı, doktor şiir yazamazdı sanki.
Sonra İstanbul Üniversitesi sosyoloji bölümüne girdi. Sanırım orayı da üçüncü sınıfta bıraktı. Ben onun adına 1980’li yıllarda ilkin Milliyet Genç Sanat Dergisinde rastladım. Farklı bir dili, farklı bir sesi var gibi görünmüştü bana, Sonra ya sustu, ya başka dergilerde yazdı da ben izleyemedim. Bir gün (1985 yılındaydı sanıyorum) Adam Sanat dergisinde rastladım; yanılmamışım, farklı bir söyleyişi vardı. Zaten hep farklı kaldı.
Onu değerlendirmek bana biraz zor geliyor; çünkü bazıları hiç sevmiyor, bazıları da çağımızın Nazım’dan sonraki en büyük şairi sayıyor. Bu kadar farklı bakışların arasında ezilmek istemem. Belki şu kadarını söyleyebilirim: Hani kendisi diyor ya: “Benim öldüğümü duydukları gün dansa gitsinler. Bir gün önce dansa gidenler de sevgililerini arasınlar. Arayanlar varsa parti versinler. O gece çok eğlensinler. Ben öldüm diye eğlenmesinler, böyle bir adam yaşadı diye eğlensinler.“ Evet, doğru diyor, gerçekten kim ne derse desin, böyle bir şairimiz oldu ve bu yüzyılda ürün verdi… Ürünleriyle şiirimizde çığır açan bir şair oldu. Hani şu hiçbir kalıba sığmayan, geçmişten geleceğe köprü kuran şairler vardır ya onlar gibi… Onlardan biri olarak…
Diyorum ki şiir üstüne, şair üstüne konuşmaktan şairin şiirlerini okumak daha evladır, derler; biz de öyle yapalım, birkaç küçük İskender şiiri okunmalı burada değil mi?
AZILI AŞKLAR ŞATOSU
bir tek sana tembih ettim saadeti
hiç bir şey hatıra değil aslında
kaynayan sular gibi bakardın ya bana
donan sular gibi gülerdin ya
bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni
bir tek sana tembih ettim saadeti
hiç bir şey ihanet değil aslında
kararan havalar gibi dokunurdun ya bana
bozan havalar gibi şevişirdin ya
bütün güzel havalar ağlatıyor şimdi beni
ARTIK KALBİM YOK
artık kalbim yok ağladığımda sana
düşündüğümde seni artık kalbim yok
seni anlatırken birilerine,atmıyor kalbim
atmıyor kalbim seni gördüğümde rüyalarımda
İstediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!
Küçük bir velede verdim onu,oyuncak niyetine
fırlattım attım doyursun karnını diye bir sokak köpeğine
suda sektirdim bir kiremit parçası gibi
ve bekledim batmasını
bekledim batmasını yanan bir gemi
nasıl ağlayarak denize dökülürse
İstediğin gibi yaptım;artık kalbim yok!
Artık kalbim yok baktığımda eski resimlere
özlediğimde seni
arta kalmış bir kalbim yok!
YOK!
BEN ÖLÜRSEM
ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar
ne bir ask zerafeti
ne bir hayal tabiri.. küçücük ömrüm
hep rüzgar gülleri kokacak !
bir sinek cenazesinden dönmüşüm de sanki
ağzım burnum kanyak
denizden yeni çıkartmışlar yağmurun ölüsünü
mevsimlerden napalm günlerden ilkbahar
hummalı sabrımın glayöllü dağ köyleri
sana hasret şakımak mı yakışacak
çok arayacak çocukluğum esas sırrını
benim yüzüm bir kedi amipidir
ben ölürsem o kendiliğinden çoğalacak !
ben ölürsem karakutumu bulamayacaklar
ne bir buz yorgunluğu
ne bir sinema perdesi yırtık... küçücük kabrim
bir çocuk kalbi gibi haylaz olacak !
Bir tane daha alsam çok mu olur?
Bence olmaz. Yordum seni ama bu son :
DE Kİ!
De gülüm! De ki: ela bir günde gelecegim
istanbul darmadağın olacak, saçlarım
darmadağın. Hepsi, darmadağın!
üzülme gülüm! Toparlanacağız, birlikte,
ayağa da kalkacağız, yürüyeceğiz de gülüm
hem de çelikten toprağını dele dele hayatın!
De gülüm! De ki: bitmiştir umut, bitmiştir
sevgi, bitmiştir güven!
güven bana gülüm!
sana bitmemişliği öğretecek, tattıracaktır
hasretten-hakikaten-ten değiştiren yüzüm!
göreceksin gülüm! Bekle!
hırslarımız, acılarımız gitgide ihanetlere
hainlere, ezilmelere alışacak..
göreceksin-sevinçten ağlayacaksın gülüm-ki
işte o vakit bana-doğrudur!-
şair olmak, seni sevmek pek çok yakışacak!
bak! şiirler var, mektuplar var, çocuklar var,
sokaklar var, kediler!
inan bana gülüm, ölüm yok bir tek! ölüm yok bize!
ölüm inananlar için sessizce
kara kaplı kitaplardan çıkartılacak..
göreceksin gülüm! Bekle! Göreceksin!
artık hiçbir insan, hiçbir kavga ve hiçbirimiz
bu dünyada, yapayalnız, umarsız kalmayacak!
İstersen başka şeyler, başka açılardan bakarız bu adı küük kendi büyük şaire. Arkasından söylenenlerden eleştirmenlerin söylediklerine dek.
Elbette benim de düşüncelerim var, eleştitlerim var ona dair ama bugün onlardan söz etmek olmaz; çünkü yüreğimde bir değeri kaybetmenin, hem d ekanserden kaybetmenin yangını var.
Şimdilik sağlıcakla kal,
Esen kal,
Mutlu kal.
Şiirde kall,
Şiir kal.
Sevgilerimle.
İmza yerine:
Bir organ nakli gibi sevmiştim seni;
Çürük gözlerine bağışlanan ellerim,
Yırtık dudaklarına bağışlanan şiirlerim,
Darmadağın kadınların, darmadağın ettiği erkekler gibi
Sevmekteyim seni...
Ahmet Ümit Aloğlu,
Mezitli- Mersin.