“Coğrafya kaderdir” diyenlere hak veriyorum. Öyle ya, kimse dünyaya geleceği yeri de zamanı da kendisi seçemiyor.
Dünyaya geldiği ülkeyi ve içine doğduğu tarihi seçemeyen insan, o coğrafyaya hakim olan zihniyetin belirlediği koşullarda yaşıyor. Bu koşulları irdelemiyorsa statükocu, irdeliyor, dolayısı ile değiştirmek istiyorsa ilerici oluyor.
İnsanların bu tavırlarını ise liderleri belirliyor. II.Mahmut bizi kısmen de olsa ileri doğru iterken II. Abdülhamit bizi geriye doğru çekti.
Özetle söylersek bu ülkede, bu coğrafyada yaşayan bizler tarih boyunca düşmanlarımız tarafından değil, ama kimi yöneticilerimiz tarafından ezildik, soyulduk, horlandık, aşağılandık, hakaretlere uğradık.
Selçuklu bizi, dilimizi bile terk edecek kadar dışladı.
Osmanlı için Anadolu asker deposuydu; bizi hep çirkin sıfatlarla andı.
Örneğin,
Her tac olumaz fahr u fena ehline ser-taç
Türk ehlünün ey hace biraz başı kabadur (Bakî) dediler.
Günümüzde de bu gelenek devam ediyor.
Bu zihniyete öfkem büyük: Ülkede işsizlik had safhada, üretim durma noktasında. Paramız dünyanın en çok değer kaybeden iki parasından biri. Enflasyonun –tahmin değil resmi rakamı- kimse inanmasa da % 60’ın üstünde. Bağımsız araştırmacılara göre %120’lerde. İnsanımız kırmızı da olsa beyaz da olsa ete; sucuk, pastırma gibi et ürünlerine, süte ve tüm süt ürünlerine ulaşamıyor. Bulgur, pirinç, mercimek, nohut, fasulye gibi halkımızın temel besinlerinin yanına yaklaşılamıyor. Meyveler ve sebzeler ateş pahası; ülke tarihinde ilk kez insanlarımız dilimle karpuz alıyor.
Bunlar, ekonomik durumu açıklıyor; ancak biz bu buhranı –uzun zaman sonra da olsa- bir şekilde aşarız. Ancak tedavisi, düzeltilmesi, aşılması olanaksız bir başka sorunumuz var:
Bizimle, aklımızla alay ediliyor.
Onurumuz kırılıyor.
Bize yalan söyleniyor.
Yaşadıklarımız yalanmış gibi başka dünyaların tasviri yapılıyor.
Ülke hazinesiyle, özel sektörüyle borç batağında; çağrılmaktan onur duyduğumuz G20’lerin dışına düşmüşüz, iktidarımız bize Dünyanın on büyük ekonomisinden biri olma masalları anlatıyor.
Paramız pula dönmüş, iktidarımız yakın zamanların en itibarlı döneminde olduğumuzu söylüyor.
İstatistikler ülkede, genç işsizliğinin %25’lerde olduğunu söylüyor. Basın, her gün iş yerlerinin kapandığını, kapanmayanların işçi çıkardığını yazıyor. İktidarımız, “Çalışmak isteyen herkesin işi olduğu” masalını anlatıyor.
Şaka değil, müzelerimizdeki değerli eserlerin çalındığını ya da kaybolduğunu öğreniyoruz basından.
Cumhuriyetin kurduğu bütün kurumlar tarumar ediliyor. Örneğin o sarhoşlar ceylan çiftliği kurmuştu, bunlar ceylanları birbirlerine ikram ediyor.
Man Adası diye bir dava var, iktidarımız “davayı kazandık” diyor, davayı Yargıtay aleyhlerine sonuçlandırıyor.
Ülke hayat pahalılığından dolayı kırılıyor; mutfaklarda kazan kaynamaz oldu iktidar mensupları “Hayat pahalılığı var ama bunun sorumlusu biz değiliz” diyor.
Bu tavra katlanamıyorum, aldatılmak istendiğimi hissediyorum.
Oysa aldatılmak değil, adam yerine konulmak, çağdaşlarım gibi istiyorum.
A.Ümit Aloğlu, 18Nisan 2022, Kuzucubelen