Öykü severlerden misiniz? Ben onlardan biriyim. Neden severim öyküyü? Bu sorunun yanıtının yaradılışımla ilgili olduğunu düşünüyorum: Sabırsızım, aceleciyim, hiperaktif diyorlar ya çocukluğunda eminin onlardan biriydim. Doktor ne arasın o yıllarda, tedavi de edilmedim. Bu yaradılışta bir adam öykü okuyucusu, öykü sever olmaz da ne olur?
Öykü, diğer yazın türlerinden biraz daha yoğun biçimde insanı merkeze alan edebî türdür. Hayatın belirli bir kesitini konu alır, klasik öykü, anlatıcı etrafında şekillenir. Anlatıcı, anlatısına, olayları ve durumları belli bir bakış açısıyla yerleştirir ve okuyucuya sunar.Öykünün bütünü, bir zaman kesitinde ve bir mekanda gerçekleşir. Bu yer ve zaman olayın akışını ve kişilerin özelliklerini doğrudan etkileyen öykü unsurlarıdır.
Öyküyü tarihi içinde incelediğimizde giderek kısaldığını ancak anlatım bakımından giderek daha yoğun bir yapıya ulaştığını, dil bakımından daha şiirsel bir anlatıma yöneldiğini görüyoruz. Ulaştığı aşama, galiba "minimal" ya da "küçürek" öykü denilen biçimdir.
Benim okuyucu olmaya özendiğim yıllarda iyi ki minimal öykü yokmuş, olsaydı ben geceler boyu okuduğum uzun öyküleri, ciltlerle romanları asla okumazdım. Okuyamazdım; çünkü minimal öykü kısacık ve bir çırpıda okunabiliyor. Az sözcükle çok şey anlatabiliyor. Bu yoğun anlatım, benim zihinsel dünyama uyuyor; çünkü yoğun, sembollerle yazılan bu türün yazarı, bir iki sözcükle şiir gibi imgelerle donatıyor insan beynini. Okuyucuya, kahramanlarının iç dünyasına dalma, oradan dış dünyaya açılma gibi düşünsel derinlikler yaratırken kuyumcu titizliği ile örülmüş bir yapı bütünlüğü kurma olanağı da sağlıyor.
Bir de ukalalığı, öğütçülüğü, öğreticiliği, mesajlar verme gibi kaygıları yok minimal öykünün. Bu öyküde zaten anlam, anlatılan şeyde değil, anlatımda başvurulan dolaylı yolda, anlatılmayan, gizlenen şeyde ortaya çıkar. İnsanı haydi biraz daha mütevazı bir sözcükle söyleyeyim bireyi, onun iç dünyasını, bunalımlarını, yabancılaşmayı, umutsuzlukları ana tema edinen minimal öykü, dolaylı anlatımı ve başvurduğu sembollerle biraz egzistansiyalist takılır.
Bu özelliklerinden dolayı da ona Batılılar "anlık kurmaca" diyor.
Minimal öykücülüğümüzün henüz bir Sait Faik'i, bir Memduh Şevket'i, bir Sabahattin Ali'si yok ama dişe dokunur ustaları var: Ferit Edgü, Hulki Aktunç ve İsmet Kür, , Refik Algan, Tezer Özlü, Mehmet Harmancı, Sadık Yalsızuçanlar, Necati Tosuner, Haydar Ergülen, Vüs’at O. Bener ve Murat Yalçın... Yakın zamanda Remzi Karabulut da minimal öyküye sardırdı. Ferit Edgü'yü Okumak'a Köksüzler'e büyük emekle hazırlanmış ciddi bir antoloji ekledi: Öyküden Çıktım Yola. i
Şimdi bir edebiyat emekçisi daha katıldı bunların arasına: Meliha Oral Dinçer.
Meliha Oral Dinçer'in öykülerinden söz ederken "Yaralı Öyküler"ii romantik adıyla yayımlanan kitabındaki 16 öyküyü içerik bakımından teker teker inceleyemeyeceğim; ama bir genelleme yapabileceğimi düşünüyorum: Dünüyle hesaplaşamadığı için bunalımdan kurtulamayan insan hallerini tam da minimal öykü konseptinde önümüze serdiğini düşünüyorum Meliha O. Dinçer'in. Sadece öykülerinin adlarına bakalım: Yüzleşme, Sıra Dışı Armağan, Öyküsünü Ele Vermeyen Resim, Kırk Katır, Kırk satır, İkinci Hayat, Kumdan kale, Geçmişinde Kaybolanlar, Ellilikler vs...Özenle seçildiğinden emin olduğum bu adlar bile baskılanmış, su yüzüne çıkamamış kişilik savaşlarının dünyasına girmeye hazırlıyor bizi. Yazarımız, kimi yerde kullandığı dille anlatımı o denli yoğunlaştırıyor ki, bir paragrafı birkaç kez okumak zorunda kalıyorsunuz. O kadar cimri bir dil
kullanımı ki bu, her cümlesine on sözcük daha ekleyerek düşünüyor; ancak öyle çözebiliyorsunuz imgelerle örttüğü kişilerin iç dünyasını.
İşte tam da burada bir sorun çıkıyor karşımıza: Meliha Dinçer'in öykülerinde, insanın iç dünyasını yakalayan tuzaklı tümcelerin yanında minimal öykü türünün sınırlarını zorlayan - aşan mı demeliydim- bir özellikle karşılaşıyoruz: Yaşanmışlıklar... Yazarımız, izleğine aldığı kişilerin yaşanmışlıklarıyla biriktirdiklerinin insanın kişiliğini, çevresiyle ilişkilerini, dünyaya bakışını, iç dünyasını şekillendiren travmaları çarpıcı biçimde önümüze sererken minimal öyküyü aşıyor. Bize, klasik o canım Çehov, Sait Faik, Sabahattin Ali, Haldun Taner, Hasan Ali Topbaş öykücülüğü ile minimal öykü arasında bir köprü mü kuruyor bu sanatçı, dedirtiyor.
Yazar, kısayı, uzun öykü ile minimal öykü arasındaki bu kısa öyküyü seçerken belki de haklı, kimin saatlerce öykü okuyacak zamanı var? Kentin merkezine ya da mahallenizden iş yerinize, bir dostunuza giderken otobüste boş koltuk bulmuşsanız bir öykü okuyacak zamanınız var demektir. Düşüne düşüne okuyup bir hayat keşfetmişliğin mutluluğu ile bitirebilirsiniz yolunuzu, doyumlu ve verimlice...
Ahmet Ümit Aloğlu, 1 Mayıs 2019, Mezitli
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Remzi Karabulut, öyküden çıktım yola, 252 yazardan minimal öyküler, 2014, İst. ii Meliha Oral Dinçer, Yaralı Öyküler, Ankara 2019