Biz, gelişmekte olan bir ülke olarak yumak haline gelmiş sorunlarımızı çözmeye çalışarak yaşıyoruz. Bu yumağın en sert düğümü, galiba ulusça çağdaş uygarlığı “yapı (bina, saray, apartman), otomobil, telefon, televizyon” olarak görmemizdir. Ne yazık ki bir birey, bir ulus ve tabii ki bir iktidar, çağdaş uygarlığı böyle görüyorsa ne çağa ayak uydurabilir; ne de ulusal ve uluslar arası sorunlarını çözebilir.
Pekiyi, “Çağdaş Uygarlık” nedir?
Uygarlıktan başlayalım: Bir ulusun, bir toplumun düşün ve sanat yaşamıyla eriştiği düzey, maddi ve manevi varlıkların tüm olarak tanımlanabilir uygarlık. Biraz açarsak insanın, düşün, sanat ve teknik yaşamıyla eriştiği düzey, maddi ve manevi varlıkların tümü; bu varlıkların biçimlendirdiği yaşama tarzıdır, diyebiliriz.
Uygarlığa, insanlığın bir değerler manzumesi, evrensel boyutuyla değil de salt bir ulus açısından bakarsak, “Bir toplumu, öteki toplumlardan ayıran, onun özgün yanını ortaya koyan, yaşam biçiminin, kullanılan alet ve teknolojinin, çalışma yöntemlerinin, inançların, düşünsel ve sanatsal faaliyetlerin, siyasal ve sosyal örgütlenme biçimlerinin bütünü” olarak tanımlayabiliriz. Uygarlığa antropolojik açıdan baktığımızda, “bir toplumun ya da toplumların birikimli kültürü olduğunu” görebiliriz. Bu görüş açısıyla uygarlığın, yaşamı, adeta hiçbir unsurunu dışarıda bırakmamacasına tamamen örten bir kavram, boyut olarak da dünya toplumlarının genel malı olduğunu anlayabiliriz.
Bu bağlamda çağdaş insanın, sadece otomobili olan, elinde telefonu, evinde televizyonu olan insan değil;
· Müzikten anlayan, resim, tiyatro, bale, jimnastik, atletizm gibi etkinliklere katılabilen, en azından bu tür etkinlikleri izleyen,
· Adalet duygusu gelişmiş, hoşgörülü, empati yapmayı başarabilen,
· Laik yaşamı içselleştirmiş, inançlar karşısında eşit mesafeli, kendi inancı varsa onu özgürce yaşayan,
· Estetik duygusu eğitilerek geliştirilmiş,
· Bilimi hayatının merkezine almış,
· İnsana, doğaya, çevreye; dünyanın ekosistemine, bütün canlıların yaşam haklarına saygılı,
· Geçmişle gelecek arasında en azından bilinç köprüsü kurabilen, gelecek için, bugünden bilinçle, bilim ve teknoloji tramplenleri kurabilen,
· Geleceğin sahipleri (çocuklarımız) için olağanüstü duyarlı, bilimsel ve laik yaşamı içselleştirecek,
· Yoğaltan değil üreten bir eğitim sistemi inşa eden insan olduğunu söyleyebiliriz.
***
Şimdi biz bu tanımlamaların –eğer doğru ise bu tanımlar- neresindeyiz?
Çağdaş insanlar olmadan çağdaş uygarlığa ulaşabilir miyiz?
Siz ne dersiniz?
Ahmet Ümit Aloğlu