Bu iki Sultandan birincisi, Osmanlı Devletini iİmparatorluk düzeyine yükselten sultandır.
İkincisi, İmparatorluğu katı bir istibdatla 33 sene yöneten, iktidarı sürecinde 1.500.000 kilometre kare toprak kaybedilen, ülkede bir ihbar ağı kurmuş, birçok sözcüğün kullanılmasını bile yasaklamış bir sultandır.
Ülkemizin muhafazakârları, Fatih’e, Peygamberimiz tarafından “İstanbul fethedilecektir. İstanbul’u fetheden kişi ne güzel kişidir. Fethi yapan ordu ne güzel ordudur” dendiği için sahip çıkarlar. Onlara göre II:Mehmet, İstanbul fatihidir, “ecdat”tır,” Sultan”dır. Ancak Fatih, Doğulu Batılı bütün tarihçilerin ağız birliği ve hayranlıkla söz ettikleri, bunlardan çok daha önemli özellikleri olan bir kişiliktir: Akılcıdır, hoşgörülüdür, bilimden yanadır; devleti dinin kontrolüne bırakmamış, tersine dini devletin kontrolüne almış, gözü Sezarların yerinde bir cihangirdir. Birikimi zengin, çok dil bilen bir entelektüeldir.
Celal Şengör, onu şöyle anlatmaktadır:
“İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğunun karşısında iki seçenek bulunuyordu: Ya Avrupalı olacak ya da Asyalı kalacaktı. (…) 21 yaşındaki Sultanın kararını tereddütsüz verdiği görülecektir. Kendisi de devleti de Avrupalı olacak, Avrupa sahnesinde oynayacaktır. “
Ülkemizin muhafazakârları Fatih’e saygılıyız deseler de onun bu yanını bilmezler, bilseler de onun çok kültürlü, entelektüel, akılcı, bilimden yana kimliğini ağızlarına almazlar. Çünkü bunlar ne Avrupalı olmak isterler ne devletin Avrupa normlarında yönetilmesini ne de vatandaşın Avrupalıların düzeyinde yaşamasını isterler. Bilinçlerinin altında Avrupalılığın Hıristiyan kulübü olduğu fikirsizliği yanında ötekileştirici, ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı bir zihniyet yatar. Bu nedenle Osmanlı’nın Asyalı yüzünü severler. Fatih’e övgüler düzseler de II.Abdülhamit’e özenirler. Ülkenin yönünü doğuya çevirmek, halkın inançlarını kullanarak onu müstebit sultandan aldıkları yöntemlerle yönetmek isterler.
İlginçtir, bizde Avrupa’ya yönelmek, bilimi öncelemek, ileriyi, uygarlığı, halkı refah içinde yaşamayı anımsatırken Asya’ya yönelmek biata, şeriata, hurafeye yönelmek, bir lokmaya-bir hırkaya razı olmak, yokluk içinde sürünmek sonuçlarını doğurmuştur.
Hedefi Batılı bir toplum olmak olan halkımıza inançları istismar edilerek dayatılan Ortadoğululuk halkımızın birçok sorunu arasında, bizce en başat olanıdır.
A.Ümit Aloğlu, 04.06.2022, Kuzucubelen