Toplum mühendisliği terimi, sosyolojik bir kavramı ifade eder.
Terim, devletin/ iktidarların veya özel grupların, toplumun geniş bir bölümünün tavır ve sosyal davranışlarına doğrudan ve ya dolaylı yollardan etki ederek özel bir guruba veya topluma tasarlanan/öngörülen biçimi verme çabası diye tanımlanabilir.
Kimi düşünürler toplum mühendisliğini olumlu karşılarken kimileri de birçok yönden eleştirmişlerdir. Örneğin ünlü İngiliz düşünürü Karl Popper (1902-1994) “Açık Toplum ve Düşmanları” adlı kapsamlı çalışmasında bu konuda şunları söylemektedir:
“Somut sorunlara çözüm ararken özgün toplumsal alanlara kurumsal düzenlemelerle müdahale edilebilir; ancak topyekun ideal bir toplum tahayyül edip bunu gerçekleştirmeye çalışmak toplum mühendisliğinin totaliter ve ütopyacı bir biçim almasını sağlar.”
Osmanlıda, bu tür kavramların tartışıldığı dönemlerde toplum mühendisliği çok da olumsuz bir bağlamda kullanılmıyordu. Özellikle Genç Osmanlılar, toplum mühendisliğini, toplumumuzu kafalarındaki resme göre boyamak bağlamında, olumlu hatta gerekli görüyorlardı. Bütün bunlardan şu sonuca varabiliriz: Bir takım aydınlar/ elitler, kendilerini toplumun geleceğinden sorumlu hissedenler, toplumumuzu oluşturan bireyleri,
a) Toplumu oluşturan bireylerin, ulusun/ devletin geleceği için yeterince güçlü bulmuyorlarsa.
b) Toplumumu oluşturan bireyleri yeterince milliyetçilik fikirleriyle donanmış bulmuyorlarsa, (Ulusal şuur eksikliği olduğu inancındalar ise)
c) Toplumu uygar etik bakımından çürük buluyorlarsa,
pozitivist bir anlayışla toplumu, gördükleri bu eksiklerden arındırmak isterler Onlara göre, toplum, ulusal kimliğini tanımalı, benimsemeli; bireyler de toplumsal varlığı ve değerleri savunmalı; bu değerleri her türlü tehlikeden/ saldırıdan koruyabilir hale gelmeli dir.
Bu amaca ulaşmanın birçok yol-yöntem varsa da en önemli yol, en bilindik yöntem, eğitimdir.
Eğitim sisteminin bir insan tipi yaratmak için programlanmasına kimse bir şey demiyor; ama bir siyasal partinin, bir derneğin, bir cemaatin toplumu biçimlendirmeye kalkışması ya da bu vadide çaba göstermesi bir eleştirel söylem olarak “Toplum mühendisliği yapıyorlar!” çığlıklarıyla karşılanıyor. Oysa hepimiz biliyoruz ki Cumhuriyet, bir toplum mühendisliği yaptı: Ülkede şeriatın, hurafenin egemenliğini yıkmak, toplumumuzu, çağdaş, laik, bilimden, demokrasiden yana insanlardan oluşan bir toplum haline getirmek istedi.
Cumhuriyetin bu tahayyülü gerçekleşmeden, maalesef insanlar, merdiven altı medreselerle, Kur’an kursları ile, hafızlık hocalık kursları ile biraz da kimi kapitalist odakların teşviki ile başka bir toplum mühendisliğine tabi tutuldular. Bu toplum mühendisliğinin iki tarzda şekillendiğini gördük:
1- Şeriatçı insanlar toplumu yaratılmak istendi. Bu kesim, sadece din ile aldatıyordu insanları.
2- Milliyetçi insanlar yaratmak isteniyordu. Bu kesim de kendi içinde ayrışıyordu: a) Salt ulusal değerlerden yana olanlar. (Bunlar Batıdaki nasyonalistler gibiydi.) b) Ulusal değerlerle dinî
değerleri birleştirmek isteyenler. (Bu guruptakiler çeşitli etkilerle biraz Osmanlıcı, biraz geçmiş zaman özlemcisi, birazı Kemalist, bir kısmı da Şamanist idi.)
Şimdilerde şeriat özlemcileri ile Milliyetçilerin bir kesimi kol kola İslamcı, milliyetçi ve Batı ile az, Doğu ile çok bütünleşmiş bir toplum yaratmak istemektedir.
Ülkedeki hemen hemen bütün orta dereceli okulların İmam Hatip yapılması, bütün Üniversitelerin yönetiminin şeriatçı/ milliyetçi unsurlara teslim edilmesi başka nasıl açıklanabilir?
Ahmet Ümit Aloğlu