Sevgili Ünlemcim,
Acılarla Yücelmiş Yürek,
Sana bu mektupta bir sınıf arkadaşımızdan söz edeceğim.
Elbette her birimizi en iyi tanıyan sensin; ama bir d ebenim gözümden bakmanı istiyorum Azmi Yılmaz arkadaşımıza.
Sevgili Azmi, içimizde sanata en yatkın yaradılışlı olanımızdı okul yıllarında. Okul sonrasında da öyle oldu. Salt sözel sanatlarda değil, plastik sanatlarda da musikide de icra-i sanat eyledi. Oymacılık ve hak sanatında amatörlüğü aşan başarılara imza attı. Klasik Türk Musikisi korolarında korist ve solist olarak çalıştı...
Doğrusu mesleğimizde de çok başarılı oldu, salt öğretmenlikte kalmadı, yöneticilik de yaptı.
Ama ne gereği var bunlarla sözü uzatmamın? Ben sana Azmi'nin şiirinden söz etmek istiyorum.
Sevgili Ünlemcim,
Azmi duygunun, mevsimlerin ve çiçeklerin içinde büyüyen bir sevginin şairidir.
Elbette şiirin mevsimi bahardır. Ancak onun şiirinde baharın Nisanı özellikle belirgin bir izlektir. Neden nisanı daha çok kullanıyor Azmi, bilemem; ama İç Anadolulu bu şair öğretmen, yaşadığı muhitte açan çiçeklerin, göçen kuşların nisan ayındaki coşan halinin farkında ve daha ötesinde kendi yaşam öyküsündeki yeriyle bunları bağdaştırmakta epeyce apokalipstik bir anlatıma özen gösteriyor. Bu tarz şiirlerinde, bizdeki II.Yeni hareketine haydi biraz abartayım, Batının Baudleare/ Apollaniere şiirine yaklaşan dizelerinde iyice iç dünyasına kapanıyor; düşüncelerini de duygularını da biz okuyucudan olabildiğince saklıyor.
Neyi mi anlatıyorum: Bak işte şu dizelerini başka türlü nasıl anlayabiliriz?
"Bir gece, sana dolu
Bir gece mutluluk,
Üç günlük dünyada yarım yamalak!
Bu dizeler, "bakışsız bir kedi kara" kadar II. yeni ve karanlık değil mi?
Daha çok I. Yeni'ye, Orhan Veli şiirine dememi mi isterdin, yaklaştığı şiirlerde de bir özgünlüğü var Azmi'nin. Hani Batılı bir şair, Verlaine mi, yoksa Mallarme birisi, "Belki ilk dize ilhamın eseri olabilir; fakat diğer dizelerde her sözcük altın terazide tartılarak kullanılmalıdır" gibi bir söz söylemiş ya, o kim ise ben de öyle düşünüyorum; fakat Azmi, ilginç bir şekilde ilhamı şiirin sonuna saklıyor. Bu nedenle, şiirlerinin sonu, -hepsi değilse de çoğu- bir anlam yoğunluğu taşıyor.
"Öpseydin umudun kulak memelerini
Hiç bitmezdi bu çocuktan yana sevinçlerin"
Bu beyt-i rana, "Baharda Bu Çocuk" şiirinin son iki dizesidir ve sanıyorum ki ne demek istediğimin kanıtı niteliktedir.
Sevgili,
Şiirden söz ederken daima izleğimi unuttuğumun farkındayım; ama şiir zaten böyle bir sanattır; kendinden ötesinde ne varsa ne yoksa unutturur insana. Bu nedenle son bir çift söz söyleyip Azmi'nin şiirlerinden örneklere döneceğim:
Değerli eşini kaybeden Azmi, daha eşi hayattayken de hayatın merkezine onu ve sevgisini almış bir insanlık örneği verir bize; biz de şiirlerinde onun bu ruh halini bütün açıklığı ile izleriz. Sevgisi ve sevgilisi Dünyanın merkezidir; o kadar ki Azmi bu güzel gözlü Hatunu sevmese, Dünya dönmeyecek, evrene bahar gelmeyecektir. İşte Divan şiirine yakışan bir Hüsn-ü Ta'lil:
....
Unutmadığım için seni
Bahar geliyor
.....
Canlar Canı, uzadı bu mektup, bir başka mektupta Azmi'nin şiirinde edebi sanatlardan söz ederiz istersen; ama bu mektupta bu kadar söyleşi yeter, yordum seni, farkındayım. Bir iki şiirle yetineceğim.
SIZLANMALAR
Düğümlenip kalmışız
Ardından ah etmiş bana
Ettiğin yanına kar kalır.
Biter mi bende delilikler
Seni çıkarsam ömrümden
Geriye bende ne kalır?
Tepinip dururken hayatım
Heveslenme ahlara
Sözlerin hep dilde kalır.
Dikilse de başıma taş
Bunca yıllardan sonra
Adım yüreğinde kalır
Gölgem silinince buradan
Kuşlar gibi özgür uçarsın
Dünyalar sana kalır
Şimdi geldi aklıma geldi; Azmi'nin bence çok başarılı olduğu düzyazı şiirinden söz etmedik hiç. Eskiden "artistik şiir" gibi adlar verilmişti bu tür şiirlere. Şemsi Belli gibi kimi şairler suyunu çıkarmıştı türün, anımsarsın. Sonradan sonraya Hüseyin Ferhad, şaheserlerini verdi türün. Uzun uzun söz etmeyeyim de Azmi'den ikinci örneği, o tarz şiirinden alacağım iki tersa ile vereyim:
SUSUYORSAM
Usuldan bir sızı getirir akşam yeli kırk bin türlü tasaların türküleriyle. Şuramda durup durur demir gibi bir yumruk yıllar önce bana bırakıp gittiğin. Yeşiller, yağmurlar, sabahlar sökemez, saplanıp kalmış.
...
Geceleri neden ağlarsın, yalnızlığına? Ben bilmiyorum ki senin masalını anlatayım. Sen uzakta kal en iyisi, böğürtlen morlarında. Eririm, gelme ardım sıra aklıma. Susuyorsam sana ölümüne sıcak bir yanımda acılar..
Sana veda etmek ne zor, mektupta bile olsa.
Hoşça kal.
Esen kal,
Şiirde kal,
Şiir kal,
Sevgimde kal.
A. Ümit Aloğlu