Ana muhalefet lideri, elektrik faturalarına dair eylemi sürecinde, ülkemizin en önemli sorunlarından birinin ahlakî değerlerin göz ardı edilmesi olduğunu söyledi. Bireysel ve toplumsal ahlakın çöküşte olduğu savından sonra politikacının ahlaklı olması gerektiği üzerinde durdu.
Sayın Genel Başkanın bu sözleri bana ahlak ve erdem üstüne söylenenleri düşündürdü;
Örneğin, E. Durkheim’i bilirsiniz; diyordu ki: “Ahlak, Tanrı için gerekli olmayıp, insanlara gerekli olduğu için ortaya çıkmıştır. Bu nedenle dinler, toplumsal ilişkileri düzenleyen referanslar arasından çıkartılmalıdır. Madem ahlak toplumun kolektif davranması için gerekli, öyleyse ahlak “rasyonel ilkelere” dayanmalıdır.”
Böylece Batılı bir düşünür, ahlak gibi oldukça soyut bir kavramı somut temellere oturtmak istemiştir: “Rasyonel ilkeler”…
Gerçekleşmiş midir bu öneri? Hayır!
Doğu toplumları, ahlak türü kavramlar için daha fazla kafa yormuşlardır.
(Nedenlerini Orta Doğuya neden çok peygamber gelmiştir, sorusuna verilebilecek cevapla özdeşleştirebiliriz. )
Örneğin, Lao –Tse, ahlak ve erdem kavramlarını birlikte düşünür ve bir ahlaklılık hali olarak nitelediği erdem için der ki: (…) İnsanın mutluluğu için erdemli olması gerekir; toplumun mutluluğu da erdemliliğin egemen olması ile mümkündür.”
Knfiçyüs’ün siyaset bilimini ahlakın bir dalı olarak tarif ettiğini hepimiz biliriz.
Onu ekolünden Mao-tse ( (Mençiyus) birlikte yaşamak zaruretinden doğan devletin halkı köle değil, seçkin insanlar haline getirmesi gerektiğinden söz ederken bunu gerçekleştirmenin temel ilkesinin “iyilik ve adalet” kavramları olduğunu söyler. Onun sürdürücüsü Siyun –tse ise adaleti, ahlaki ilkelerin özü olarak atanımlar.
Farabi, devletin erdemli olması gerektiğini, erdemin de bilgiye, liyakate, adalete dayandığını anlatır.
Yunus, Mevlana, Ahi Evren , Şey Edebali, Hacı Bektaş-ı Veli gibi toplumumuzun yakından tanıdığı kimlikler de ahlakın temelleri üzerinde durmuş, toplumumuzun adalet, erdem ve ahlak gibi değer yargılarının oluşmasını sağlamışlardır.
Günümüzde bu konu biraz sıkıntılı… Toplumsal değerlerimizin hiçe sayıldığı, rüşvetin, soygunun, kayırmanın meşrulaştırıldığı, kul hakkının yendiği, tüyü bitmemiş yetimin hakkına el atıldığı, rüşvetçiliğin değerli ve meşru hale getirildiği bir dönemi yaşıyoruz.
İnsanlığın gelişim tarihi ise bu han-ı yağmanın uzun süremeyeceğini anlatıyor bize. Çünkü toplumlar hep ilerlemek, gelişmek isterler. Bu yolda doğabilecek aksamalar ise uzun süremez, aşılır ve insanlık ilerleme, gelişme yolunda yürümeye devam eder.
Biz de öyle yapacağız…
A. Ümit Aloğlu, 27 Nisan 2022, Kuzucubelen