Özgür Özel’e
Homo Sapiens, Neandartal insanı Dünyamızdan kovarken kazandığı deneyimlerle Dünya egemenliğini sağladı. Dünyaya egemen olan Homo Sapiens, yaşamını anlamlandırmak, daha rahat ve daha huzurlu yaşam olanaklarına sahip olabilmek için deneyler yaptı, teknoloji geliştirdi, yeni kazanımlar elde etti. Kazandıklarından biri dili ise diğeri kültürüdür. Dili, ona soyutlama olanakları verdi. Yaşamını anlamlandırmak, zenginleştirmek, olanaklarını geliştirmek, çoğaltmak için elde ettiklerini biriktirdi. Bunlardan, yaşamını biçimlendirmesinde, anlamlandırmasında, düzenlemesinde, güzelleştirmesinde… en belirleyici etken olan deneyimlerinin birikimi –eski dille söylersek “hasılası” kültürünü oluşturdu. İnsanlık, bireyler için olduğu kadar uluslar için de değişik düzeylerde birikimler oluşturdu. Bu, bireylerin de toplumların da kendilerine özgü kültürleri olacağı anlamına gelir. Dolayısı ile bireyler de uluslar da hem gelişimlerini sürdürebilmek hem yarattıkları kültürü korumak ve geleceğe taşımak, yaşadıkları çağın özelliklerine göre onu geliştirmek, yaşarlığını sürdürebilmek, geleceğe kalmasını sağlamak için ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalıştılar. Korumaya ve yaşatmaya çalıştıkları kültürü, dünyayı ve insanlığı yorumlama anlayışlarının etkisinde zamanla başka insanlardan/ insan topluluklarından olabildiğince ayrıştırdılar; kendilerine özgüleştirdiler. Böylece kültürleri ulusallaştı.1
Ulusal kültürün ulusla birlikte taşınması sürecinde, ortak kültürlerin incelikleri, özgün kültürel öğelerin ise farklılıkları ortaya çıktı.
Her insanın kendisine has bir kültürü olmakla beraber insanlığın ve ulusların da yaşadığı bir gelişim sürecinden söz edilebilir. İnsan; gelişimini hem korumak hem de sürdürebilmek için ortak ya da özgün kültür unsurlarını zaman ile coğrafyalar arasında taşımak, yorumlamak ve yaşatmak çabasından vazgeçemediği için ortak kültürün inceliklerinin, özgün kültürlerin ise farklılıklarının bilinmesi bir zorunluluk haline geldi.
Özgün kültürün en önemli çeşidi ulusal (milli) kültürdür. Pek çok konuda ortaklıklar taşıyan insanların /ulusların kültürünün diğer ulusların kültürlerinden farklı özellikler taşıdığını söylemiştik. Bu farklılıkların yaratıcılarından biri, uluslara özgü olan dildir.
Dil, insanlığın gelişim sürecinde hem özgün kültürle hem de ortak kültürle sıkı ilişki içindedir. İdeallerimizin, yaşam deneyimlerimizin, gelenekleşen değerlerimizin soyutlaması olan kültür unsurları ulusal dil ile oluşur ve o dilde yaşar. İşte salt bu nedenle genel anlamda insanlık, özel anlamda uluslar dillerini koruma konusunda duyarlıdırlar; duyarlı olmak zorundadırlar; değilse varlıklarını koruyamazlar. Bugün Sümerler yaşayamıyorsa Sümerce yaşamadığı içindir.
Biz, şu ya da bu alanda kardeşlik; hümanizm vs gibi büyük sözler, derin görünümlü kavramlar bir yana kendi ulusal varlığımız ve bütün tarihimizle beraber Atatürk’ten miras aldığımız dil bilincimizle sürdüreceğiz yaşamamızı. Bütün değerlerimizi gelece dilimiz taşıyacaktır.
Aklımızdan çıkarmamalıyız ki çağımızda her yıl onlarca dil, yani ulus yok olmaktadır.
Ulusal beka sorunu dil sorunudur. Bir takım çevrelerin dilimize saldırmalarının nedeni, “milleti milliyeti” ayaklar altına aldıklarını söylemeleri bizi Araplaştırmak istemeleri nedeniyledir.
Ne acıdır ki kendilerine Türk milliyetçisi diyen kimi çevreler, bu gerçeği çok iyi bildiği halde umursamamaktadır.
Dağlarca ile bitirelim:”Türkçem, benim dil bayrağım!”
A.Ümit Aloğlu, 17 Mayıs 2024, Kuzucubelen