Yazılarımı izleyen bir arkadaşım, “Nasıl eğitimcisin, eğitim dünyası kaynıyor, bir satır ytazmıyorsun” dedi.
Diyorum ki:
Eğitim, Osmanlı paşasına olduğundan çok bizim başımıza bela oldu.
Durmadan bakan değiştirdi iktidar; ama kendince bir eğitim sistemi kuramadı.
Ne istiyordu, neden başaramadı, yine başaramayacak; ama bu bakan İktidar partisinin istediğini anlayabilen ve o isteği hayata geçirme iradesi gösteren bir bakan. Ama bu da başaramayacak.
Neden başaramayacak?
Çünkü bu millet kendisine yurt ve bağımsızlık kazandıran, yönünü bilime, çağdaş uygarlığa çeviren kişinin –Atasının- çizdiği yolu da gösterdiği hedefi de bu iktidarın yapmak istediğini; yani gösterdiği hedefi de, çizmek istediği yolu da, ulaşmak istediği yeri de biliyor.
Ve biliyor ki her iktidar, bir “insan tipi” yetiştirmek ister. Eğitimin hedefi, iktidarın istediği insan tipini yaratmaktır. Bizim eğitimizin yaratmak istediği insan tipi bileme saygılı, çağdaş uygarlığın üstüne çıkmayı hedefleyen, ülkesini, ulusunu hatta tüm insanları, tüm canlıları, doğamızı ve doğal hayatı seven, laik, demokrat, kadınların yaşamımızdaki ve varoluşumuzdaki öneminin bilincinde, yasalara ve geleneğe saygılı insanlardır. Oysa iktidarın yetiştirmek istediği, hazırladıkları yasa ve uygulamaya koydukları müfredatta da açıkça görüldüğü üzere dindar ve kindar kuşaklar (kendilerine uşaklar) yetiştirmektir.
Ata’mızın şu sözü, bu konuda en belirgin çerçeveyi çizmektedir: “Milletimizin siyasî, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde rehberimiz ilim ve teknik olacaktır.”
Hedefe ulaşmak için elbette bir savaş verilecektir. Bu ülkede, meleklerin bacaklarına bakıyorlar diyerek rasathaneler bombalanmıştır.
Okullarda kara tahta kullanılmasına karşı çıkan yobazları susturabilmek için II. Mahmut, “kara tahtaları” vapurlarla hacca göndermiştir. Bu nedenle, Atamız,
“ En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır.” Demiş, cehalet odaklarını kapatmıştır. O odakların egemenleri, hiçbir iş yapmadan, hiçbir üretim yapmadan, hiçbir hizmette bulunmadan toplumu Allah ile aldatarak lüks içinde yaşıyorlardı. (Bu gün de öyle; üstelik her biri bir holding CİOsu...) Açıkça ortadaydı ki “Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendi; geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitim, eğitim ise öğretmene dayalıdır.” Dedi O dahi adam.
Yazıyı daha fazla uzatmadan şu paragrafı devletimizin tüm yetkililerinin dikkatine sunuyorum; okumayacak hatta anlamayacak, daha kötüsü umursamayacak olsalar da…
“İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük, ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir.”
A.Ümit Aloğlu, 13Temmuz 2024, Kuzucubelen