Semt pazarındayım, elim cebimde, gözüm etiketlerde, yüreğimde üzüntü ve isyan duyguları…
Bir gazeteci halka mikrofon uzatıyor ve soruyor:
Pazardan memnun musunuz?
Alacağı cevabı biliyor olmak rahatlığı ile ikinci soruyu soruyor:
Bir erken seçimden yana mısınız?
Orta yaşlarda, makyajsız, Anadolu kadını başörtüsü ile örtünmüş, Dünya güzeli bir anamız, kadınımız, bacımız gülümsüyor, yutkunuyor, içindeki tereddüdü yeniyor, cevap veriyor:
Pazardan memnun olan var mı evladım?
Saraydakiler memnun olmalı ki şikayet etmiyorlar.
Beni politikaya çekme evladım.
Ama!
Amayı mamayı bırak delikanlı, pazar pahalılığın fotoğrafı. Erken seçime gelince. Bak evladım değişiklik her zaman iyidir, dinamizm getirir. Değişim, bizim elimizdedir. Biz istersek meclisi de bakanları da başbakanı da...pardon artık başbakanımız yok, Cumhurbaşkanımızı da değiştiririz. Ülke kan ağlıyor, millet sefalette yüzüyor, enflasyon yüzde yüzleri geçmiş, paramız dünyanın en değersiz paralarından biri, ülkede çökmeyen kurum yok, içi boşaltılmayan kurum yok. Merkez bankası, lütfen dikkat ediniz bir ikincisi olamayan Merkez Bankası, Varlık Fonu, bütün iktisadi devlet teşekkülleri, tekel konumundaki kurumları; ordusu, eğitimi, DDY’ı, THY’ı, yeni duydum, sermayesi ormanlarımız olan Orman İdaresi bile zararda. Elini nereye atsan yozlaşmış, batmış durumda. Harcadıkları kalemler ortada, halktan on katını toplamışlar ama hazinesi boş, kefen parasına kadar bütün varlığı kayıp. Pekiyi, halklımız kirasını bile ödeyemez, pazar alışverişini yapamaz hale gelmişken neden değişim istemez?
Ağzına sağlık, ellerinden öperim hanımefendi de bu soruyu ben size sormak istiyordum.
Bak genç arkadaşım, örnek vereyim, bir milyar dolara yaptıracağın bir köprüyü üç milyar dolara yaptırıyormuş gibi evrak düzenler, yetmezmiş gibi bir sözleşme yaparak on, on beş, yirmi, hatta otuz yıl pirim ödersen hazinen de boşalır, merkez bankan da zarar eder.
Peki, halk neden değiştirmek istemez bu düzeni?
Evladım, halkına İmam Gazali inancını belletirsen, Emevî siyasetini dayatırsan, geleceğin sahibi çocuklarının akıl ve bilim yolunda ilerlemek yerine şeriat düzenini özlemelerini sağlar; oğlunu, kızını, hısımını akrabanı, yakınını yandaşını ihya eder ve bir yandaşlar kitlesi ve de kendini koruyup kollayacak bir anti militarist bir ordu yaratırsan halk, nasıl değişim isteyebilir?
Pardon Hanımefendi, siz ne iş yaparsınız? Sosyal bilimler hocası mısınız?
Hayır genç kardeşim, ben bir ev hanımıyım, eşimle, onun emekli maaşıyla yaşıyorum. Bak, filem de elim de boş. Ama teşekkür ederim, dinlediniz, çene çalmakta epeyce ustalaştık, Sayın iktidarımız ve onun sözcüleri sayesinde hepimiz birer iktisatçı olduk. Hoş CB de “Ben iktisatçıyım” diyerek bu hale getirdi bu ülkeyi.
Hanımefendi, bize bir çözüm söyler misiniz?
Ben neyim ki? Prof. değilim, iktisatçı değilim, parti genel Başkanı, hükümetin iktisat bakanı, adalet bakanı, eğitim bakanı … değilim.
Onların ne dediklerini, ne düşündüklerini, ne yaptıklarını, milleti nereye götürmek istediklerini biliyoruz. Ben sizin ne diyeceğinizi merak ettim.
Delikanlım, git Atatürk dönemini, Atatürk’ün eğitim anlayışını ve eğitim politikalarını öğren; taşıma suyla değirmen dönmez
Efendim, biraz açar mısınız?
Efendi mi? Ne demeye efendin olacakmışım senin? “Bu milletin hakiki efendisi, hakiki müstahsil olan köylüdür”
Gazeteci, şaşırdı kaldı. Kimdi bu hanımefendi?
Ben, o hanımefendiyi tanıyorum; yaz siz?
A.Ümit Aloğlu, 26 Eylül 2024, Kuzucubelen