Ben bu köye (Pardon mahalleye) yeni geldim. Mersin’i tepeden gören, orta yayla niteliğinde bir yerleşke.
İlk günlerde Kara İbrahim lakaplı (Burada herkesin bir lakabı var.) bir mahallelimle, köyün değişesi bir töresinei katılacağız; yolda konuşuyoruz. Kara İbrahim diyor ki: “Hoca, bu köyde hırsızlık olmaz, sahtekarlık, ahlaksızlık olmaz. Kimse kimsenin çoluğuna çocuğuna yan gözle bakmaz.” Köylünün (Pardon mahallelinin) saygın niteliklerini sayıyor. Genellikle Alevi muhitleri böyledir, diyorum, gülümsüyor. “Hocam, diyor, bizim Aleviliğimiz çürük, biz yozlaşmışız.”
Uzun uzun düşünüyorum. Ertesi gün kahveye gidiyorum. Kahvenin müdavimleri masalara yayılmış, kimi tesbih çekiyor, kimi suskun uzaklara bakıyor. Düşünüyorum, neyi var bunların?
Ertesi gün evde terliğimin astarının çıktığını görüyorum. Mahallede (Dilimi alıştırmaya çalışıyorum) tamirci yok. Bir yapıştırıcı bulsam, bir süre idare eder diye düşünüyorum. Mahallenin tek bakkalı, bakkal değil süper market sanki, ne ararsan bulunuyor. Bir yapıştırıcı soruyorum, bakkalımız yapıştırıcıları sayıp döküyor. Sorunumu söylüyorum; “Tamam hocam.” diyor, bana bir yapıştırıcı veriyor. “Bu sizin işinizi görür” diye içimi rahatlatıyor.
Yapıştırıcı elimde eve giderken bir mahallelim kadın geliyor karşımdan, elimdeki yapıştırıcıya bakıyor, gülümsüyor, belli ki bir diyeceği var.
- Buyurun, diyorum.
- Hocam diyor, benim nenem, tabanı araba lastiği yemenisinin bir yeri kopunca zımparalar, törpüler, bir bitkiden ürettiği yapıştırıcı ile yapıştırırdı.
-Ne güzel! Diyorum, cevabımı beğeneceğini umarak; ama kızıyor komşum, “Neresi güzel bunun, okumuş yazmış adamsın, görmüyor musun bizi o günlere götürüyorlar.” diyor.
Donup kalıyorum.
Komşum ise dönüp gidiyor, söylenerek.
Sorsam eminim, ekonomimizi de düzeltir, Dünya ile ilişkilerimizi de … Hatta eğitim ve kültürel sorunlarımızı da… Arkasından koşup elinden öpesim geliyor.
Ümit Aloğlu, 10.12. 2024, Kuzucubelen