Birinci fotoğraf: 21.yüzyılda, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve belki de Dünyamızın en güzel, en yaşanılası kenti İstanbul’da bir şebeke -suç örgütü- kuruluyor.
Bu şebeke, eroin şebekesi eğil.
Bu şebeke, esrar şebekesi değil.
Bu şebeke, kokain şebekesi değil.
Bu şebeke, dolandırıcılık şebekesi değil.
Bu şebeke, hırsızlık şebekesi değil.
Bu şebeke, kara para aklama şebekesi değil.
Pekiyi, ne şebekesi bu şebeke?
Sosyal Yardımlaşma Kurumundan hak ettiğinden fazla para alabilmek için “bebek” öldüren canavarlar şebekesi.
“Bebek” şu sizin öpmeye, koklamaya, okşamaya kıyamadığınız yavrularınızdan söz ediyoruz. Namussuz, ahlaksız, onursuz, vicdansız gibi hiçbir sıfatın tanımlayamayacağı bu yaratıkları anlatacak sözcük arıyorum.
Yok!
Bu dilde, insanlığa sığmaz işler yapan bu şebekenin mensuplarını anlatacak sözcük yok.
Hemen söylemeliyim ki hiçbir kötü sıfatın tarif edemeyeceği insanlık değerlerinden yoksun bu yaratıklar kadar acı, toplumsal yapımız bakımından tehlikeli bir fotoğraf daha var:
İkinci Fotoğraf: Şebeke mensuplarının aidiyetleri…
Sorun para, hırsızlık, dolandırıcılık, aldatıcılık olunca siyasal kimlikleri ne olursa olsun, birbirlerinin kanlı bıçaklı karşıtı gibi görünüyor olsalar da kolayca bir araya gelebiliyorlar; bu şebekenin içinde CHP’li, AKP’li, MHP’li, PKK’li vs.vs. nasıl da bir araya gelmişler.
İşte bu durum, feryat edilesi bir durumdur: Eyvahlar olsun, yazıklar olsun!
*****
Gel de merak etme, ülkemiz ve insanlarımız neden bu hale geldi?
Bu hali anlatacak sözcük “Eyvah” mıdır?, “İmdat!” mıdır, “Yandım Allah’ım!” mıdır, “Yetiş ya Hünkar!“ mıdır?
Yoksa “ört ki ölem” midir?
Hırsızlıkta, ahlaksızlıkta, insafsızlıkta, çıkarcılıkta yani en kötü, en acımasız, en insanlık dışı durumlarda birleşiyorlar; birleştikleri noktalarda öpmeye, koklamaya, okşamaya kıyamadığımız, geleceğimiz, umudumuz, yegâne varlığımız bebelerimizi bile öldürüyorlar.
Bu nasıl anlaşılabilir, bu çürümüşlüğün, bu kokuşmuşluğun, bu yozlaşmışlığın bir siyasi, bir tolumbilimsel, bir psikolojik açıklaması var mıdır, varsa nasıl anlatılabilir?
Bilen varsa, feryadımı duyan varsa lütfen yazsın.
A.Ümit Aloğlu, 20 Ekim 2024, Kuzucubelen