Dünya çapındaki çalışmalarıyla bilinen ve Türkiye’de felsefe çalışmalarının öncü isimlerinden olan İoanna Kuçuradi 4 Ekim 1936'da İstanbul'da dünyaya geldi. 1954 yılında Zapyon Kız Lisesi'ni, 1959’da İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Prof. Dr. Takiyettin Mengüşoğlu’nun asistanı olarak aynı bölümde göreve başladı.
1965’te hazırladığı ‘Schopenhauer ve Nietzsche’de İnsan Problemi’ başlıklı teziyle doktora derecesini aldı. Mesleğine 1965-1968 yılları arasında Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde devam etti, 1970’de ‘doçent’, 1978’de ‘profesör’ unvanını aldı.
Türkiye’de felsefe eğitiminin ve araştırmalarının gelişmesinden ‘insan hakları’ kavramının anlaşılması ve savunulmasında önemli bir misyon üstlenmesine kadar birçok alana sayısız katkılar sağladı.
Felsefe ve insan hakları alanında 1998 yılından beri ‘UNESCO Kürsüsü’ sahibi olan Kuçuradi, hâlen Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü ve İnsan Hakları Ana Bilim Başkanlığı görevlerini yürütüyor.
Aydın Doğan Vakfı, 2024 yılı için belirlenen 28. Aydın Doğan Ödülü’nün Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’ye verilmesine kararlaştırıldığını duyururken şu gerekçeyi açıkladı:
“Aydın Doğan Vakfı Yönetim Kurulu, Türkiye'de felsefe eğitiminin ve araştırmalarının gelişmesine, bu alanda birçok akademisyenin yetişmesine ve ülkemizde felsefi düşüncenin yaygınlaşmasına yaptığı önemli katkılar, sayısız bilimsel makale, bildiri, rapor ve kitap çalışmalarıyla uzun yıllar boyunca ulusal ve uluslararası düzeyde Türkiye’yi başarıyla temsil etmesi, ayrıca insan hakları kavramının anlaşılması ve savunulmasında da önemli misyon üstlenmesi, Felsefe ve insan hakları konusunda UNESCO kürsüsü sahibi olmak gibi çok önemli bir değere ulaşmış olması, başarılarıyla uluslararası kültür ve felsefe ortamında Türkiye adının gündemde tutulmasına katkı sunması nedeniyle 2024 yılı Aydın Doğan Ödülü’nün, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’ye takdim edilmesini kararlaştırmıştır.”
Bu konuda T’24’te kapsamlı bir yazı yayımalayan Ertuğrul Özkök, yazının sonuna Kuçuradi’nin görüşlerinden özetler yayınladı. İlginç ve değerli bulduğum için onları buraya alıyorum: (Sayın Prof’a ve Ertuğrul Beye ulaşamadığım için kendilerinden izin almadan, özür dileyerek yapıyorum bu alıntıyı.)
Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin sorular üzerine paylaştığı bazı görüşler özetle şöyle:
Hak ve çıkar: Benim derdim, farkına varılmadan yapılan işler. Orada ümit var. “Hak ve çıkarlarımızı koruyoruz” deniyor. Bir şey çıkar ise hak değildir, hak ise çıkar değildir. Aslında benim konuşmamdan ziyade, ben sizi dinlemek istiyorum.
Demokrasi ve sürünün egemenliği: Demokrasi olgun insanlar istiyor, yoksa otokrasi oluyor, Aristotales'in dediği gibi, sürünün egemenliği oluyor. Olgun insan, yurttaşlığın ne olduğunun farkında olan, ona ne düştüğünün farkında olan insandır.
Algı ve anlamak: Takıldığım kelimelerden biri ‘algı’dır, doğru-yanlış çok kullanılıyor. "Anladım, algıladım" anlamında kullanılıyor, reklamlarda en sıkıntılı anları yakalayabilirsiniz. ‘Algı’ duyularımıza gelen bir şeydir, oysa anlamak başka bir şeydir, biz anlamakla algıyı karıştırıyoruz.
Kadına şiddet: Birdenbire durduramayız ama azaltabiliriz, en önemlisi eğitim. Bu konuda ciddi televizyon programları istiyorum. Özgürlükçülük çok önemli, ama ‘canımın istediğini yaparım’ şeklinde yanlış da anlaşılıyor. Sadece formal eğitim değil; anamızdan babamızdan gördüğümüz ve rastlantı sonucu iyi bir hocanın eline düştüysek o çok fark ettiriyor. Kişiyi düşündüreceksiniz, düşündürmek çok önemli. Ben çok sık, dinledikten sonra “Hiç böyle düşünmemiştim” denildiğini çok duyuyorum. Yasal kısıtlamaların etkisi vardır ama azdır. İnsan haklarını hep pasif bir şey olarak düşünüyoruz, halbuki hak meselesi 'etme'dir. İnsan haklarını ‘hukuk’ olarak değil ‘etik’ olarak okutuyorum. Hukuk oradan türemeli. Kadınların yasaklanan eylemlerine ‘hak almak’ için gidiliyor, ‘hak verilmesi’ için gidilmiyor. Biz ne yapıyoruz ve ne yaptığımızın farkında mıyız, düşünmek önemli.
Kendine hakim olmak: Kişi önemli, mümkündür anlatmak.12 yaşında bir oğlan Öğretmenler Günü'mü kutlamaya geldi. 12 yaşından 70 yaşına kadar konuşabilirsiniz. Şunu öğretemiyoruz çocuklarımıza; kendini tutmayı, kendine hakim olmayı. Çok küçük yaşlardan başlayarak, düşündüreceksiniz. Çocuklar dinliyor, belki anne babaların dinlemesi daha zor.
İnatla umut etmek: Ufak şeylerden umudunuzu yitirmeyin, umudu ufak adımlardan bekleyin, umudunuzu yitirmeyin. İnatla umutluyum. Şu anda iki yıl felsefe dersi var okullarda, ama ne okutuluyor, nasıl okutuluyor? Yalnız ders koymak yetmiyor. Bir konuda elimden geleni yapmaya çalışıyorum, vazgeçmiyorum, olmuyorsa da olmuyor diyorum. Vazgeçmeyeceksiniz. Umuttan vazgeçmemeli, arada umut veren şeyler oluyor.
İnsan hakları sicili: Hep politikacılara yükleniyoruz ama onlar da bizden birisi. Hırsı olmayan politikacı olamaz, ama donanım önemli. Eski Devlet Bakanı Rüştü Kazım Yücelen döneminde İnsan Hakları Eğitimi Başkanlığı yapmıştım; memurların siciline ‘insan haklarını’ da koymuştum, yani insan haklarına dikkatini, duyarlılığını. Hâlen uygulanıyor mu, nasıl uygulanıyor bilmiyorum.
Dini değerler yoktur, değer vardır: İslami değerler, Hristiyan değerleri yoktur, değerler vardır. İnanç ve ahlak bu kadar karşı karşı getirilmesinden dolayı bir tartışma var. İnançlar psikolojiktir, bilgisel değil. Asıl yapmamız gereken bilgiye dayanmak. Her şey sorgulanabir, ama hastalık hâline getirmemek şartıyla. Yapıp ettiklerimizde değer farkı vardır, doğru değerlendirmeyi yapmak lazım. Yapmayı düşündüğünüzü yapamamanın nedeni nedir? Baktığını göremiyor insanlar; baktığını görmeyi öğretebilmeliyiz. Bir şeyi görmeye yardım etmek var. Oysa birisi bir reçete verecek, ona göre yapacağız, bu bekleniyor.
Medeni ilkellik: Umursamamak hak değil, ama umursamayabilirsiniz. ‘Medeni ilkellik’ tabiri var, bu tabir kendi içinde çelişki taşır. Bu, durumumuzu açıklıyor. Mesela teknoloji insanlığın yararına kullanılmalıdır, ama insanları öldürmek için kullanılan teknoloji medeniyetin ilkelliğidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra silahsızlanma benimsenmişti. Ama şimdi silahlanma yarışına girdik yine.
Şiddet kültürü: İnsanlar şiddete, üzerinde etki yapacağını düşündüğü için başvuruyor. Mesela anneler de oğlunu 'Aslanım' diye yetiştiriyor. Kültürel bir şey. Cezaevlerinde kadın koğuşlarında yalnızca kocalarını öldürmüş kadınlar vardı. Başka yol bulamıyor. Sema Pişkinsüt’ün bakanlığı döneminde 10 cezaevi dolaştım, çok şey öğrendim. Kendini tutamamak. Öldürüyor, sonra birçoğu da arkasından intihar ediyor.
Doğru değerlendirme: Doğru değerlendirme nasıl yapılabilir, bu felsefenin en başta vereceği şeylerdendir. Ezbere değerlendirme ile yanlış değerlendirmeye (bu ikisi de birbirinden farklı) karşı doğru değerlendirmeyi nasıl yapabileceğimizi öğretmeli, öğrenmeliyiz. Bilginin çeşitleri vardır. Türkçede enformasyona da bilgi deniyor. Bilginin bir nesnesi vardır, normların nesneleri yoktur.
‘Bir şey’in değeri ile etik değer: Bir şeyin değeri anlamındaki değerle ‘değerler’ aynı şey değil, bunlar da karıştırılıyor. Bir şeyin değeri derken, benzerleri arasındaki özelliğidir. Bu doğru olabilir, yanlış da olabilir. Mesela bir eylemin değeri, neyi koruyor, neyi güme gönderiyor; değerli olabilir, değersiz olabilir. Doğru eylem en az değer harcayandır. Etik değerler ise dürüstlük, güvendir. Bunlar kişi özellikleridir. Saygı nedir? Güven nedir; o insan yapılmaması gereken şeyi yapmaz.
Değerler ve değer yargıları: ‘Vicdan’ diye bir şey var; ama neyle beslerseniz ona göre davranıyor. Onu ‘değer bilgisi’yle beslerseniz doğru yere götürür, ama değer yargılarıyla beslerseniz yanlış yere götürebilir. Değer yargılarımın olmamasına çalışıyorum. Değerlerim var ama değer yargılarım yok. ‘Büyüklerin karşısında bacak bacak üstüne atıldığında ayıptır’ diye derste söylediğimde öğrenciler bacaklarını indiriyor. Oysa onu söylemiyorum. Değer yargısı olumsuz bir şeydir benim kafamda. Toplumsal / kamusal yararla oluşan bir değer yargısı yararlı olabilir. Ama değer yargısı tesadüfen iyi olabilir… “İyidir kötüdür” dediğinizde bu değer yargısıdır. Hırsızlık yapmak kötüdür, ama bazen de değildir; Jean Valjean'ı düşünün Sefiller romanında. ‘Değer’ ise dürüstlük, güvenilirlik. Dürüstlük, insanın yaptığıyla istediğinin aynı şey olması. Saygı, sevgi, güven; yaşantı tortularıdır.
Mutluluk: Mutlu muyum, benim öyle bir sorum yok. Mutlu muyum değil miyim bilmiyorum, ihtiyaç duymuyorum. Tanımını yapmak ihtiyacını duymadım, yapmadım da şu ana kadar. Bir şikâyetim yok.
Ümit Aloğlu, 03 Aralık 2024, Kuzucubelen