Anayasa, yasaların anasıdır.
Her yasa onun çocuğudur. Onun genlerini taşır. Çünkü devletin BÜTÜN kurumlarının nasıl işleyeceği anayasa tarafından belirlenir, genel yargılar, temel haklar, özgürlükler; bireylerin topluma karşı görevleri ve sorumlulukları; bütünüyle yasama, yürütme, yargı anayasa tarafından tanımlanır.
Bu nedenle anayasa diğer bütün hukukî kurallardan ve kurumsal yapılardan daha üstündür. Hiçbir kanun, kurum ya da yapı anayasaya aykırı olamayacağı gibi bütün bunlar anayasa tarafından denetlenir. Bu denetleme Anayasa Mahkemesi aracılığı ile yapılır.
Anayasa, gücünü onu hazırlayıp oylarıyla onaylayan halktan aldığı için ona uymamak anayasal suçtur.
İnsanoğlunun tarihsel sürecinde Solon Anayasası (MÖ 6. yy), Roma Hukukunun temelini oluşturan 12 Levha Kanunları (MÖ. 5. yy) birer anayasa olmamakla beraber ilk anayasa adımları sayılmaktadır.
Milattan sonraki zamanlarda, İngiltere’de (1215) Magna Carta ile ilk defa Kralın yetkileri kısıtlanmış, ardından 1628 Haklar Dilekçesi, 1689 Haklar Beyannamesi gibi Anayasal metinlerle hem iktidarların yetkileri belli ölçülerde kısıtlanmış, keyfi yönetimler engellenmiş hem de bireysel özgürlüklerin korunması gerçekleştirilmiştir.
Bu aşamadan sonra yasa koyucu (parlamentolar) Anayasaya uymamayı, anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüsü devletin varlığına saldırı olarak değerlendirmiş ve en büyük suç saymıştır. .i
Anayasa mahkemesi kararları, ülkedeki bütün kurumları bağlar.
Kurum ya da kişiler Anayasa Mahkemesi kararlarına uymadıklarında Anayasayı “ihlal ve ilga” etmiş olurlar. Eğer meşru devlet, bunu yapanları yakalayıp cezalarını veremiyorsa o ülkede başka bir rejim/ devlet kurulmak isteniyor demektir.
Bu durumda siyasi mücadele, iktidara karşı değil, devleti yıkmak isteyen, rejimi değiştirmek isteyen zihniyete karşı yapılmalıdır.ii
A.Ümit Aloğlu, 18 Ağustos 2024, Kuzucubelen