Birilerinin Osmanlı hayranlığı ve “Osmanlı asr-ı saadeti”ne duydukları özlemle yaşadıklarını biliyoruz. Bu cümleden olarak Osmanlı askerinin, ülke topraklarına yayılmış olduğunu da biliyoruz. Ancak günümüz koşulları, günümüzde askere bakış ve asker misyonu, Osmanlı döneminin asker misyonu ile benzeşir mi, sanmıyorum. Osmanlı askeri üç yüzyıl fetih için çarpıştı, üç yüz yıl kadar da fethettiği toprakları korumak için çarpıştı. Elbette Korumak istediği topraklar kan dökerek kazandığı topraklardı. Koruyacaktı.
Günümüzde ise askerin görevi, barışın güvencesi olmaktır. Ana ilke, “Yurtta sulh, cihanda sulh” tur. Bu lakonik sözün birinci cümleciği yurtta içinde barışı, ikinci cümleciği ise yurt dışında barışı ifade ediyor. Ne var ki AKP, selefleri gibi askerimizi yurt dışına göndermeyi seviyor. NATO görevlerinden başka Libya’da, Katar’da, Irak’ta, Suriye’de, iKKTC ve Somali’de askerimiz var. Irak, Suriye, komşularımız, Libya dün toprağımızdı; ya Somali? Ne işi var Mehmetçiğin Somali’de?
Henri Kıssınger, bizim en değerli ihraç ürünümüzün askerimiz olduğunu söylemişti, iktidarımız onun görüşünü doğrulamaya mı çalışıyor?
Ne kadar hayal kurarsak kuralım, Dünya gerçeğini görmeden kendimize roller biçersek biçelim bizim için doğru yol barış yoludur. Ne kendimizi olduğumuzdan büyük göstermeye ihtiyacımız olmalı ne de olduğumuzdan daha güçsüzmüşüz gibi davranmaya ihtiyacımız var.
Büyük ve güçlü bir ülkeyiz, milletimiz de büyük millettir.
Unutmayalım ki büyük devlet, yurttaşlarının karnı tok, sırt pek olan devlettir.
A.Ümit Aloğlu, 30.11.2024, Kuzucubelen